ÇOCUKLAR İÇİN DEĞİŞELİM
ÇOCUKLAR İÇİN DEĞİŞELİM-1
Çocuklara bakışımız, temasta bulunurken kullandığımız dil ve beden hareketlerimiz dünyamızda henüz birkaç senedir bulunan ve her şeyi yeni keşfeden küçük bireyler için çok önemlidir. Fiziksel şiddet ve fiziksel istismarı bir kenara koyarak düşünelim, bizim bugüne kadar ki tüm yaralarımız “ötekinin” kullandığı dil yüzünden olmadı mı? Duyduğumuz “beceriksiz, aptal, özgüven eksikliği var sende, gebertirim seni, sen yapamazsın, buna mı üzüldün?, ağlayacak ne var? vb.” gibi söylemler hayattaki en büyük travmalarımız, yaralarımız olmadı mı? Biz “dil” ile yaralanıyoruz. Ne ilginçtir ki ellerinde “dil” dışında hiçbir başka materyal olmayan terapistler de “dil” ile iyileştirmeye çalışıyor. O zaman bu sene “ebeveyn-çocuk yılı” kapsamında dilimizi değiştirelim. Emin olun ki değiştirdiğimiz her terim, her davranış mutlaka çocuklara şifa olacaktır. Bugünün şifalanan çocukları geleceğin sağlıklı yetişkinleri olacak. Haydi kolları sıvayalım! Değiştirdiğiniz her dil ile ilgili örnekleri aşağıda belirtilen hashtag’i kullanarak-bizi etiketleyerek yayabilir ve birçok insanı cesaretlendirebilirsiniz.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ DEĞİL/YETERSİZ HİSSETTİĞİ ALANLAR VAR
Bir çocuk için “özgüven eksikliği” terimi çocuğun tüm belliği için yetersizlik ifade eder. Sanki çocuğun bu hayatta yeterli olduğu, iyi yapabildiği hiçbir şey yokmuş gibi! Mümkün mü? Çocuk gibi hayal gücü sınırsız, yaratıcılık kapasitesi sonsuz olan birey için benliğinin bu kadar eksikmiş gibi düşünülmesi?
Her bireyin “yeterli hissettiği-yeterli olduğu” ve “yetersiz hissettiği-yeterli olamadığı” alanlar vardır. Bu çocuklar için de geçerlidir. Bazı çocuklar okumayı hızlı öğrenir, bazılarının yazısı çok güzeldir, bazısı spor da iyidir, bazısı iletişimde, bazısı sanatta… Bazısı okumayı çok geç sökecektir, bazısının yazısı çok kötüdür, kimi resim yapmaktan hiç anlamaz, bazısı sakardır…
Her çocuğun iyi yaptığı veya tam istediği gibi yapamadığı bir dünya şey vardır. Tüm bunları topladığımızda “özgüven eksikliği” var diye bir çocuğun bütün benliğinin eksik-yarım olduğunu asla söyleyemeyiz.
ÖZGÜVEN EKSİKLİĞİ OLAN ÇOCUK YOKTUR, ÇOCUKLARIN YETERLİ HİSSETTİĞİ ALANLAR VE YETERLİ HİSSETMEDİĞİ ALANLAR VARDIR.
ÇOCUKLAR İÇİN DEĞİŞELİM-2
DUYULMA İHTİYACI-1
Duyulmaya ihtiyaç duymak… Kulağa biraz tuhaf geliyor değil mi? Konuştuğumuz zaman duyuluyoruzdur elbette. Bu durum neden konu olsun veya ihtiyaç olsun ki?
Düşelim birlikte, yetişkin halimizden düşünelim. Hayatınız boyunca birinin veya birilerinin karşısında hiç olmadığınız kendiniz gibi davranmadığınız oldu mu? Aslında söylemek istediklerinizin tam tersini söylediğiniz oldu mu? Veya söylemek istediklerinizi daha öfkeli, daha yüksek sesli, daha abartarak ifade ettiğiniz? Söylemek istediklerinizi dolaylı yoldan, beden dilinizle, kılık-kıyafetinizle, size ait olmayan davranışlarınızla veya içeriğini gerçekdışı bir şekilde ifade ettiğiniz? İlla olmuştur. Niye böyle davranıyoruz o zaman? DUYULMA İHTİYACIMIZDAN.
Yemek yemek, su içmek gibidir duyulma ihtiyacı. Karşınızdaki sizi duymuyorsa varlığınız da tehlikeye düşer. Yok olursunuz. Fiziksel olarak varken, ruhsal olarak yok olmak kişide derin yaralar açar. Karşınızdaki sizi görüyor, dinliyor, konuşuyor olsa bile acınızı, kaygınızı, heyecanınızı duymuyorsa bu durum çok yaralayıcı olur.
Biz çocukları ne kadar görüyor veya duyuyoruz?
Evin içinde veya okulda bu küçük bireyler etrafta dolanıyor, oyun oynuyor, konuşuyorlar bizde onları dinliyoruz, fiziksel ihtiyaçlarını karşılıyoruz. Peki ruhsal ihtiyaçları? Görülme-duyulma ihtiyaçları?
GÖREBİLMEK-DUYABİLMEK İÇİN
Sözden öteyi duyabilmek, kişinin yaşadıklarını görebilmek için soru sormadan, büyüdükçe unuttuğumuz bir yetimizi hatırlamamız lazım. HİSSETMEK! Gerçekten karşımızdaki hiçbir şey söylemeden hissetmek. Evdeki çocuğu, terapi koltuğundaki danışanı, yanımızdaki eşimizi “hissetmemiz” için ise ilk önce kendimizi duymamız ve hissetmemiz lazım. Sahi biz kendi duygularımızı, travmalarımızı, öfkemizi ne kadar hissediyoruz, yaşantılıyoruz, iyileştirmek için çabalıyoruz? Biz kendimizi duyuyor muyuz ki bir çocuğu veya ötekini duyalım? Kulaklarımız kendimize sağırken bir başkasını duyamayız. Ebeveynlerin en çok zorladığı süreçlerden biri de maalesef bu duyulmamak meselesinden geliyor.
Bizler gibi çocuklarda görülmek ve duyulmak isterler. Hayat üzerinde hiçbir kontrolleri olmayan bu küçük bireyler söylediklerinin ve yaptıklarının ötesindeki davranışlarının, duygularının duyulmasına ihtiyaç duyarlar.
Bir çocuğun görülme ve duyulma ihtiyacını ona soru sormadan, yüz ifadesini, beden dilini okuyarak ve ifade ederek karşılayabiliriz. Okuldan eve gelen çocuğa günün nasıl geçti diye sorduğunuzda cevap alamazsınız. İyi, oyun oynadım gibi söylemlerde bulunurlar. Gün boyunca çocuğun yaşadığı kaygıdan, korkudan haberimiz olmadan, onu duymadan hayata devam ederiz. Yetişkinler olarak hep dilden çıksın isteriz ne varsa fakat özellikle çocuklar dil gelişimleri sebebi ile duygularını, yaşadıklarını bedensel belirtilerle ifade ederler. Çocuğu iyi tanımak önemlidir. Hangi duyguda bedeni nasıl görünüyor? Yanakları kızarınca hangi duyguyu yaşamış oluyor? Tırnaklarını hangi duyguya karşılık yiyor? Kardeşine vurduğunda ne hissediyor? Bunları iyi gözlememiz, iyi koklamamız lazım. Yetişkinler içinde bu durum önemlidir. Karşımızdaki fiziksel olarak görmekten çok duygularının bedensel karşılıklarını görmek, söylediklerini duymaktan çok cümlelerinin satır aralarını okumak önemlidir. Kendini duyan, ihtiyaçlarını gören ve daha sonra ötekini gören-duyan bireyler olmamız ümidiyle…