SUÇLULUK-YETERSİZLİK
Suçluluk nedir? Tek başına bir duygu mudur? Yoksa içinde yetersizliği, çaresizliği, korkuyu barındıran insanın kendine her fırsatta darbe vurduğu duygular bütünü müdür?
Suçluluk bunu sürekli yanında taşıyan bir insan için hayatın tamamıdır. Diğer duygulardan farklıdır suçlu hissetmek. Sadece hissedilip geçilen bir duygu değildir. Lütfen bir konuda anlaşalım. Herkes ara ara suçlu hisseder fakat bunun hayata yayılması, ilk öncelik duygu olması çok farklı bir şey. Burada bahsedeceğimiz de tam bu hayata yayılan, her alanda suçlu hissetmek…
Suçluluk bunu sürekli hisseden insan için bütün hayata yayılır, tercihlere yayılır.
Suçluluğun kardeşleri vardı. En yakını yetersizliktir, dostu korkudur, yoldaşı fazla sorumluluktur, sığındığı liman hayır diyememek-sınır çizememektir.
Kendi aramızda konuştuğumuz ben de özgüven eksikliği var, ben yapamam ki, hayır diyemiyorum, hayır dememek için her şeyi yapıyorum, benim buna hakkım yok, ben herkese kucak açıyorum, herkese verici davranırım, o üzülmesin diye her şeyi yaptım, ben başkalarını mutlu ederek mutlu olurum, başkalarının yapması gereken şeyleri bile ben üzerime alıyorum ve daha niceleri… Ortada bir suç, bir hata varsa o her zaman size mi ait? Bu cümleler sizin için tanıdık mı?
Bir insan bu kadar yaşanması zor bir duygu bütünü hale nasıl geldi? Sorunun cevabı bugünde değil, çok daha eskilere uzanıyor..
Asıl önemli soru bu galiba. Beraber en temele bakalım..
Hayata gözlerini yeni açmış küçücük bir bebek var oluşunun değerli olduğunu hissetmeli. Yeni yeni ayaklanmış küçük bir çocuk belli sınırlar içerisinde özgür olduğunu hissedebilmeli. Çocuk hem fiziksel olarak hem ruhsal olarak kendini güvende hissetmeli. Dış yaşamdaki ve ev yaşamındaki olumsuzlukların onunla ilgili olduğunu düşünmemeli. Çocuğun hayatındaki tüm yetişkinlerin kendi sorumluluklarını üstlenmeleri gerekmektedir. Bir birey olarak çocuğun “görülmesi”, “duyulması”, “duygusal ve fiziksel ihtiyacının” karşılanması gerekir.
İşte tam buralarda suçluluk oluşmaya başlıyor. Küçük bir çocuk ebeveyni tarafından duygusal ve fiziksel olarak ihmal ediliyorsa, yaşına uygun olarak uyaran verilmiyorsa, bireyselliğine saygı duyulmuyorsa hatta birey olarak görülmüyorsa suçlu hisseder. Bir bebeğe, çocuğa “değerli” hissettirmemek onu suçlu hisseder. Değerli hissetmemekle suçluluk çok farklı duygular gibi görünse de suçluluk dediğimiz duygu aslında “içe dönmüş öfke”dir. İçe dönmüş öfke kişinin her süreçte kendine öfkelenmesi, hata yapma esnekliğini kendine sunmaması, değerli hissetmemesidir. Hepsi birleşince suçluluk ortaya çıkar. Suçlu hissetmek bir evse bu evin temeli içe dönmüş öfkedir. Evdeki eşyalarsa biraz önce saydığım duygulardır.
Hayata yayılan suçluluk kişinin önce kendi değerini öldürür. Kişi kendi hayatındaki en değersiz şey haline gelirken, ötekiler yüceltilmeye başlar. Öfke ötekine çıkmaz, ortada sinirlenecek bir şey olursa kişi kendine kızar. Suçluluk bütün sınırları ortadan kaldırır. Hayır demek, sınır çizmek zorlaşır bazen imkansız hale gelir. Suçluluk bedene de yansır. Beden gittikçe değersizleşir, kişinin kendi gözünde çirkinleşmeye başlar. Beslenme bozulur, aşırı yemeler veya hiç yememe durumları oluşur. İnsan kendine değer verdiğinde, öfkeyi kendi içine döndürmekten vazgeçtiğinde hem kendi bedenini besler hem de ruhunu.
Suçluluk öyle kolay bir duygu değildir.